Ancak şu var ki; ölüm değişmiyor, insanın bu dünyaya gönderiliş maksadı değişmiyor, yaratışılımızdan gelen ihtiyaçlarımız, duygularımız, isteklerimiz ve noksanlıklarımız değişmiyor. Aksine her şeyin maddileştiği, sığlaştığı ve tekdüzeleştiği şu çağımızda bunlar şiddetleniyor ve insanı geri dönülmez buhranlara sürüklüyor. Evet ölümün değişmediği bir dünyada insanlık ilerlese, düşünce tarzları konuşma biçimleri vs. değişse ne değişir? Hepimiz ölüme her geçen süratle koşmakta iken, dünyada keşfedilen hangi “ilerici değişim” bizi bundan men edecek ve yaratılışımızın gayesini değiştirebilecek? Nefse bu konuda verilecek en iyi ikaz belki şu hadisi hatırlatmakla olur.
“Lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü çok zikrediniz” (Tirmizi)