Öfkeli, “öte git” desen saldırganlaşan, sevgiyle bakan gözlerden mahrum tipler görüyorum bazen.. Saygı yok, güven desen hiç kalmamış.. Ağızdan çıkan sözün senet sayıldığı günler mazi olmuş, “söz verdik sanki senet mi imzaladık” diyen pişkinler dolaşıyor ortalıkta.
Anlık değişen davranışlar, kendini bilmez iki yüzlülükler.. Kandırmaca, yalan dolan diz boyu.. “Nereye gidiyoruz?” diye sormayacağım, gelmişiz geleceğimiz yere.. Varsa yoksa cep doldurma, malı götürme, köşeyi dönme.. Dostluk, arkadaşlık, komşuluk ilişkileri çoktan bitmiş de akrabalık da gidiyor elden.
Gün geçmiyor ki birbirinin boğazına çökmüş insanların haberleri yayınlanmasın gazete ve televizyonlarda.. Baba-oğul, dayı-yeğen, bacı-kardeş birbirine girmiş..! Birkaç gün önce yeğen, dayısıyla kuzenini öldürdü, amca iki yeğenini kurşun yağmuruna tuttu. Mal mülk için, üç kuruş para için tüm bunlar.
Karı-koca kavgası, kadın cinayetleri, şiddet, tacizler... Ne oluyor insanlara? Daha doğrusu ne zaman bu kapıdan girdik de, görmez gözle karanlıkta boşluğa uçtuk biz.. Ne yedik de böyle zehirlendik farkında olmadan.. Selamı sabahı kesmiş, yüzyüze bakmaz olmuş, sanki birbirimizin babasını öldürmüş gibi düşman olmuşuz....
Niye?
Neyi paylaşamıyoruz?
Neyin peşindeyiz?
Dünya yuvarlak, dön dolaş aynı yere gelirsin.. Tamamınının tapusunu üstüne yapsan, yine de içine gömüleceksin, bu toprağın. Alıp başka yere götürme şansın yok.
Televizyonu açmak gelmiyor içimden, gerim gerim geriliyorum haber izlerken.. Bazen düşünmüyor da değilim, ters yola girip “herkes üstüme geliyor” diyen Temel gibi, “acaba bende mi bir anormallik var” diyerek.. Aslında normal ne, anormal ne onu bile şaşırmış durumdayız. Doğruyla, eğriyi karıştırdığımız gibi.
Çocukken masal anlatırdı büyüklerimiz, bizi avutmak için, “Dere tepe düz gittik, altı ay bir güz gittik, bir de bakmışız bir arpa boyu yol gitmişiz” diye başlayarak..
Ben bir arpa boyuna bile razıyım şimdi, herkes adımını iyiye, doğruya, güzele doğru atsın yeterki..