Türkiye'yi yasa boğan depremlerin ardından İstanbul’da gönüllüler ilk günden itibaren deprem bölgelerine yardım için gitti. AFAD gönüllüsü olarak görev yapan Güneşli Gazetesi İmtiyaz Sahibi Mithat Sayar da 190 kişilik İstanbul ekibiyle deprem bölgesine gitmişti. Deprem bölgesinden dönen Mithat Sayar, Yaşam Gazetesi’ni ziyarete geldi. Yaşam Medya Yönetim Kurulu Başkanı Celal Karaali, Mithat Sayar ile yaptığı röportajda sıcağı sıcağına deprem bölgelerindeki son durumu ve yaşadıklarını sordu.
Türkiye'yi yasa boğan depremlerin ardından İstanbul’da gönüllüler ilk günden itibaren deprem bölgelerine yardım için gitti. AFAD gönüllüsü olarak görev yapan Güneşli Gazetesi İmtiyaz Sahibi Mithat Sayar da 190 kişilik İstanbul ekibiyle deprem bölgesine gitmişti. Deprem bölgesinden dönen Mithat Sayar, Yaşam Gazetesi’ni ziyarete geldi. Yaşam Medya Yönetim Kurulu Başkanı Celal Karaali, Mithat Sayar ile yaptığı röportajda sıcağı sıcağına deprem bölgelerindeki son durumu ve yaşadıklarını sordu.
C.K: ORAYA GİTTİĞİNİZDE GÖRDÜĞÜNÜZ MANZARA NEYDİ?
M.S: Biz Bağcılar’da oluşturduğumuz 190 kişilik sağlıkçı, inşaatçı ve vinç operatörü ekipleriyle deprem bölgesine AFAD gönüllüsü olarak gittik. Gaziantep’te 5 şehre ayrıldık. Benimde içinde bulunduğum ekibi Hatay bölgesine yönlendirdiler. Hatay’a girdiğimde gördüğüm manzaraya şaşırdım. Hatay gibi bir şehrin haritadan silindiğine şahit oldum.
C.K: HALKIN İHTİYAÇLARI NELER? YAĞMA OLAYLARINA ŞAHİT OLDUNUZ MU?
AFAD’I ÇOK HAZIRLIKSIZ GÖRDÜM
M.S: AFAD’ın koordinasyonsuzluğunu rahat bir şekilde söyleyebilirsiniz. Örnek verirsem, bir tır geliyor gelişi güzel şekilde ürünleri yere bırakıp geri dönüyor. İnanın o malzemeler çöp oluyor. Acil ihtiyaçlar; Powerbank, jeneratör, su ve sobadır. En önemlisi de salgın hastalıklara sebep vermemek için tuvalet ihtiyacının giderilmesi gerekiyor. Yağlama olayları hayatta kalanların en büyük kabusu. İnsanlar çok sayıda yakınını kaybetmiş ancak acısına mı yansın yoksa geride kalan değerli mallarının yağmalanmasına mı yansın işte burası da ayrı bir felaket. Örneğin yağmacıların ortaya attığı ‘Hatay’da baraj patladı’ yalanı da yine kendilerine yağma alanı yaratmak içindi. Depremden kurtulanların ve devlet görevlilerin de canını sıkan sorunlardan biri de bu oldu.
C.K: 99 DEPREMİNİ YAŞADIK, İSTANBUL BÖYLE BİR DEPREME HAZIR MI?
M.S: İstanbul’da böyle bir depremi düşünmek bile istemiyorum. Allah göstermesin, İstanbul’da bu şiddette bir deprem olursa bırakın kurtarma ekibinin bizi kurtarmasını, hafriyatlarla birlikte bizi gömerler. Deprem bilinci ne toplumuzda ne de yetkililerde halen oturmuş değil. Ne acıdır 99 depreminin üstünden 24 yıl geçti ama kayda değer bir çalışma, yapılaşma olmadı. Her şeyden önce depremin yaralarını saracak yapılara ve meydanlara ihtiyaç var, hani neredeler?
C.K: GÖNÜLLÜLER OLARAK NASIL BİR KATKI SAĞLADINIZ?
M.S: Gönüllüler olarak öncelikle uzman ekiplere yardımcı olmak için enkazlarda canlı sinyali takip ediyorduk. Aldığımız bilgiler doğrultusunda kolay ulaşılır yerlerdeki yaralıları kurtardığımız gibi zor noktalarda olanları da uzman ekiplere bildirdik. Biz gönüllüler olarak 18 kişiyi enkazdan kurtarırken, 500’e yakın vatandaşımızın da cesedini çıkardık.
C.K: SİZLERİ EN ÇOK ETKİLEYEN NELER OLDU?
M.S: Aslında bölgenin tamamı tüm görüntüler insan etkiliyor. Yani, şehre vardığınızda ortada sadece yıkık binaları ve enkaz altında duran cenazeleri görmek bile insanı psikolojik olarak çok kötü etkiliyor. Ancak, yine de en çok üzüldüğüm konulardan biri verilen bilgi doğrultusunda girdiğimiz bir enkazın altında iki kız kardeş birbirine sarılı ve çökük vaziyette ölmüşlerdi. Her ne kadar deprem bilinciyle çökme yapsalarda kafalarına beton düşmüş ve oldukları yerde birbirine sarılı olarak hayatlarını kaybetmişlerdi. Çıkarırken birbirinden ayıramadık. Bu tablo beni ayrıca çok derinden yaraladı. Ama bu işin sorumluları mutlaka yargılanmalı. Deprem yönetmeliği var ama buna uymadan sadece maddi kazanç peşinde olanlar hesap vermeli. Hatay’da da gördük ki; ‘Deprem öldürmüyor, binalar öldürüyor’. Binalar denetlenip dayanıklı yapılırsa Japonya’daki gibi hiçbir canımıza bir şey olmaz. SÜLEYMAN ÇAY-SERKAN HORUZ/KENT YAŞAM