‘SAYISIZ KİTAP OKUDU’
Atatürk’ün hayatı boyunca çok sayıda kitap okuduğu bilinmektedir. Resmi kayıtlara göre Atatürk’ün okuduğu kitap sayısının 3.997 olduğu ve özel kitaplığındaki kitapların sayısının 4.289’u bulduğu belirtilmektedir. Bu kitaplar arasında Türkçe, Fransızca, Almanca ve Arapça dillerinde yazılmış olanlar vardır. Bu kayıtlı kitapların dışında da Mustafa Kemal Atatürk, İstanbul'daki birçok kütüphaneden yararlanmıştır. Ancak en çok ziyaret ettiği ve kullandığı kütüphane Beyazıt Devlet Kütüphanesi'dir. Atatürk, İstanbul'da bulunduğu dönemlerde sık sık Beyazıt Kütüphanesi'ne giderek kitap okur ve araştırmalar yapardı. Ayrıca, Atatürk'ün İstanbul'da kaldığı süre boyunca yararlandığı diğer önemli kütüphaneler arasında Süleymaniye Kütüphanesi ve Topkapı Sarayı Kütüphanesi de yer almaktadır. Ankara'ya geçtiği zamanlarda da İstanbul'daki kütüphanelerden kitaplar getirtip okuduğu bilinmektedir.
Atatürk'ün okuma sevgisi, onun hayatında çok önemli bir yer tutar. Atatürk, kendisini sürekli geliştirerek Türkiye'nin modernleşmesine katkıda bulunmuş, halkın okuma alışkanlıklarını teşvik ederek, Türkiye'nin kültürel gelişmesine de katkı sağlamıştır. Atatürk'ün okuma sevgisi, kendisi için sadece bir hobi değildi, Türkiye'nin modernleşmesi yolunda atılan adımların temelini oluşturan bir unsurdu.
‘TÜRKİYE’NİN MODERNLEŞME SÜRECİNE ÖNEMLİ KATKILAR SAĞLADI’
Atatürk şüphesiz bir dahi idi, zamanının çok ötesinde, üzerinden bu kadar zaman geçmesine rağmen fikirleriyle hala çağdaş ve evrensel sayılabilecek tarihi pek münevver bir istisna idi. Biz belki ulus olarak bir Einstein, Darwin veya Newton’u ortaya koyamadık. Ama bir Atatürk çıkarabildik. Peki bu nasıl olabildi? Bizi diğer İslam ülkelerinden ayıran neydi? Halil İnalcık’a göre bunun nedeni subayların seküler okullarda eğitim görmüş olmalarıydı. 1876’da V. Murad’ı iktidara getiren Süleyman Paşa’nın darbesinden beri bu modernleşme yaşandı. Atatürk de bu modern eğitimden yararlandı. Bu yazıda Atatürk'ü Atatürk yapan okuma sevgisi hakkında daha ayrıntılı bilgi vereceğim. Atatürk'ün hangi kitapları okuduğu, hangi felsefecilerden etkilendiği ve bu etkilerin Türkiye'nin modernleşmesine nasıl katkıda bulunduğu konularına değineceğim. Ayrıca, Atatürk'ün bilime ve sanata bakış açısı hakkında da bilgi vereceğim. Amacımız, Atatürk'ün okuma sevgisini, onun liderliği ve vizyonu için önemli bir temel olarak göstermek ve bu sevginin günümüz dünyasında hala geçerliliğini koruduğunu göstermektir. Bu konuda, Atatürk'ün okuduğu eserlerinden örnekler vererek, onun okuma sevgisi sayesinde Türkiye'nin modernleşmesine nasıl katkıda bulunduğunu açıklayacağım.
‘OKUMA KÜLTÜRÜNÜN YAYGINLAŞMASINI İSTEDİ’
Atatürk'ün hayatını ve Türkiye'nin modernleşmesindeki katkılarını bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu olarak, Türk halkının bağımsızlığı ve özgürlüğü için mücadele etmiş, Türkiye'nin modernleşmesi için büyük bir çaba sarf etmiştir. Onun gelişiminde, mücadelesinde okuma sevgisi ve bilgiye olan açlığı, Türkiye'nin modernleşmesine çok büyük bir katkıda bulunmuştur. Atatürk'ün okuma sevgisini anlamak, onun okuma alışkanlıklarını ve felsefi görüşlerini ele alarak, Türkiye'nin modernleşmesine nasıl katkıda bulunduğunu anlamaktır. Atatürk'ün okuma sevgisi, sadece kendisi için değil, Türk toplumu için de büyük önem taşımaktadır. Atatürk, halka okuma sevgisini aşılamak için çalışmış, okuma kültürünün yaygınlaşması için gerekli adımları atmıştır.
Atatürk'ün okuma sevgisi, onun hayatının her döneminde kendini göstermiştir. Çocukluğundan itibaren kitap okumaya başlayan Atatürk, eğitim hayatı boyunca bu alışkanlığını bırakmayarak savaş yıllarında bile okumayı sürdürmüştür. İstibdat döneminde de sansürlü kitapları okuyarak özgür ruhunu beslemiştir. Atatürk, öğrencilik yıllarında yabancı dillere olan ilgisini artırmış, özellikle Fransızca ve Almanca kitaplar okumuştur. Askeri görevler sırasında da okumayı sürdüren Atatürk, kütüphanelerden faydalanmış, yurt dışı gezileri sırasında da farklı kültürleri tanıma fırsatı bulmuştur.
‘DÜŞÜNCE SİSTEMİNİ OLUŞTURDU’
Bir gün Kurtuluş Savaşı zamanında çok okuması eleştirilince “Çocukluğumda elime geçen iki kuruştan birini eğer kitaplara vermeseydim bugün yapabildiğim işlerin hiçbirini yapamazdım.” diyerek yanıtlamıştı. Atatürk'ün okuma alışkanlıklarının en önemli özelliklerinden biri de farklı türde kitapları okumasıdır. Atatürk, hem edebiyat, hem de bilimsel eserleri okuyarak farklı dillerdeki eserlerden de faydalanmıştır. Atatürk'ün okuduğu kitaplar arasında, Platon, Aristoteles, Machiavelli, Montesquieu, Rousseau, Voltaire, Goethe, Shakespeare, Victor Hugo, Hugo von Hofmannsthal, Emile Zola ve Anatole France gibi yazarların eserleri yer almaktadır. Atatürk, bu yazarların eserlerini okuyarak, onların fikirlerinden etkilenmiş ve kendisi için bir düşünce sistemi oluşturmuştur. Özellikle, siyasi, felsefe ve tarih konularındaki eserleri okuyarak, siyasi düşüncelerini şekillendirmiştir.
‘EN ÇOK JEAN-JACQUES ROUSSEAU’DAN ETKİLENDİ’
Bunların arasından Jean-Jacques Rousseau ve Montesquieu gibi aydınlanma çağı düşünürlerinden çok etkilenmiştir diye tahmin edebiliriz. Cephede bile Rousseau’nun ‘Toplum Sözleşmesi kitabı hep çantasındaymış. Bu eserde Rousseau, insanların doğal haklarını koruyan bir sosyal sözleşme teorisini savunur. Atatürk, Rousseau'nun bu felsefesi doğrultusunda, bireysel hakların korunması, eşitlik ve adaletin sağlanması konularında çalışmalar yapmıştır. Atatürk'ün, Rousseau'nun felsefesinden etkilendiği bir diğer nokta da vatandaşlık kavramıydı. Atatürk, Rousseau gibi, insanların doğal haklarına dayanan bir vatandaşlık anlayışını benimsedi. Bu nedenle, Atatürk, Türkiye'nin modernleşmesi ve demokratikleşmesi için, vatandaşların eşit haklara sahip olması ve toplumun refahını artıracak reformlar yapılması gerektiğini savunmuştur.
‘DEMOKRATİK SİSTEMİ MONTESQUEİ’YE DAYANARAK OLUŞTURDU’
Montesquieu'nun fikirleri de Atatürk'ün politik felsefesinde etkili olmuştur. Montesquieu, üç kuvvet doktrinini öne sürmüştür. Atatürk, bu doktrini benimsemiş ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra, yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerini birbirinden ayrı tutarak bir demokratik sistem kurmuştur. Atatürk, aydınlanma çağı düşünürleri tarafından savunulan bilimsel ve rasyonel düşünceyi de benimsemiştir. Atatürk, eğitimin önemini vurgulamış ve bilimsel düşünceyi teşvik etmiştir. Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra, ülkede eğitim sistemi, sağlık sistemi ve diğer alanlarda köklü reformlar yapmıştır.Özetle, Atatürk, Voltaire, Rousseau ve Montesquieu gibi aydınlanma çağı düşünürlerinin fikirlerinden etkilenmiştir ve bu fikirleri Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda ve sonrasında uygulamıştır.
‘TÜRK EDEBİYATININ GELİŞMESİNE ÖNEM VERDİ’
Atatürk, Türk edebiyatına da büyük önem vermiş ve Türk yazarlarınn eserlerini okumuş, bu yazarlarla yazışmalar yapmış ve onların eserlerinin Türk kültür hayatında yer almasını sağlamıştır. Özellikle, Türk edebiyatının önemini vurgulayarak, milli kültürün gelişmesine katkıda bulunmuştur. Atatürk, Türk edebiyatının birçok yazarından etkilenmiştir. Bunlar arasında özellikle Namık Kemal, Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Tevfik Fikret, Ahmet Mithat Efendi, Halit Ziya Uşaklıgil, Yahya Kemal Beyatlı, Ömer Seyfettin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Peyami Safa gibi yazarlar yer almaktadır.
‘O YILLARIN DÜŞÜNCELERİ BUGÜN GEÇERLİLİĞİNİ KORUYOR’
Namık Kemal, Tanzimat Dönemi'nin önde gelen yazarlarındandır ve Atatürk'ün milliyetçi düşünceleri üzerinde büyük etkisi olmuştur. Ziya Gökalp önceleri Osmanlıcılıktan İslamcılığa kadar değişen görüşlerin sahibi olmuşsa da, bunların etkisi çok çabuk geçmiş ve sonunda Türkçülükte karar kılmış. Gökalp Cumhuriyet’in kuruluş dönemlerinde Türkçülük düşüncesinin en önemli teorisyenlerinden biriydi. Nitekim Atatürk şöyle demiş: “Bedenimin babası Ali Rıza Efendi, hislerim Namık Kemal, fikirlerim babası Ziya Gökalp’tir.”
Atatürk dağılan Osmanlı’da arta kalan çok etnik yapılı ulusumuzu bir ortak kimlik üzerine birleştirmek istiyordu ve bunu da başardı. Atatürk, Yusuf Akçura, Namık Kemal veya Ziya Gökalp gibi milliyetçi ve Türkçü yazarları sevip etkilendiyse de Türkçülüğü ırksal değil ama bir ortak kimlik ve yurttaşlık üzerine yorumluyordu. “Ne Mutlu, Türküm diyene” sözü de bunun en iyi özetiydi. Dolaysıyla Atatürk için milliyetçilik hiçbir zaman amaç değil ama araçtı diye düşünüyorum.Nitekim Atatürk’ün etkilendiği bu milliyetçi yazarların yanında H.G. Wells’in kurgu olmayan eserlerini de okuduğunu unutmamak lazım. Çünkü Wells’in “Birleşik Dünya Devleti” önerisi milliyetçiliğin tam tersidir ve kitabın isminden de anlaşılacağı gibi dünyanın birleşmesini savunmaktadır. Atatürk, Wells’in bu görüşünü benimsediğini ancak gerçekçi bulmadığını ve “tatlı bir düş” olarak nitelendirmiştir. Bu düşün ancak ‘Balkan Paktı’ vb. bölgesel birliklerin kurulmasıyla uzun vadede gerçekleşebileceğine de inanıyordu.
‘BAŞ UCU KİTABI ÇALIKUŞU’YDU’
Halit Ziya Uşaklıgil, Türk romanının öncülerindendir ve Atatürk'ün de sevdiği yazarlar arasındadır. Yahya Kemal Beyatlı, Türk şiirinin önemli isimlerindendir ve Atatürk'ün de hayran olduğu bir şairdir. Ömer Seyfettin ise Türk öykücülüğünün önde gelen yazarlarındandır ve Atatürk'ün de sevdiği yazarlar arasındadır. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Cumhuriyet dönemi yazarlarındandır ve Atatürk'ün yakın arkadaşlarından biridir. Peyami Safa ise Atatürk'ün yakından takip ettiği bir yazar olmuştur ve Atatürk'ün kitaplığında yer alan yazarlardan biridir. Ama bir tane eser var ki Atatürk için yeri ve önemi öne çıkmakta. Bu eser Reşat Nuri Güntekin'in Çalıkuşu adlı romanıdır.
Bu eser Atatürk’ün başucundan ayırmadığı yegane kitaptır. Çalıkuşu, Türk edebiyatının en sevilen romanlarından biridir. Roman Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarında yaşanan toplumsal ve siyasi değişimleri yansıtan bir eserdir. Romanın kahramanı Feride, çağının ötesinde bir kadın olarak tasvir edilir ve okuyucuların sempatisini kazanır. Feride karakteri, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatında da büyük bir rol oynamıştır. Atatürk, kadınların eğitim ve toplumsal yaşama katılımı için çaba harcamış, onların toplumda eşit haklara sahip olmalarını sağlamak için çeşitli reformlar gerçekleştirmiştir. Bu reformlar arasında kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınması, kadınların eğitim imkanlarının genişletilmesi ve özellikle kırsal kesimlerde kadınların sosyal hayata katılımlarının artırılması yer almaktadır.
Çalıkuşu'nun Feride karakteri, Atatürk'ün kadınlara verdiği önemi ve desteklediği reformları yansıtmaktadır. Feride, yükseköğrenim gören bir öğretmendir ve eğitimli bir kadın olarak çağdaş Türk toplumunun idealize edilen özelliklerini taşımaktadır. Aynı zamanda, Feride'nin kendine özgünlüğü, özgür düşünceleri ve kişisel bağımsızlığı da Atatürk'ün kadınların toplumsal ve siyasi hayatta aktif rol almalarını desteklediği görüşlerinin yansımasıdır. Atatürk'ün kadın haklarına verdiği önem, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarında hızlı bir modernleşme süreci yaşamasına yol açmıştır. Kadınların toplumsal hayata daha aktif katılımı, ülkenin gelişimine olumlu bir etki yapmıştır. Atatürk'ün önderliğinde gerçekleştirilen bu reformlar, Türkiye Cumhuriyeti'nin bugünkü modern ve çağdaş yapısının temelini oluşturmaktadır.
‘Türk halkının sanata olan ilgisinin artması için çalışmalar yaptı’
Atatürk'ün kültür sevgisi, elbette sadece kitap okumakla sınırlı kalmamıştır. Atatürk, bilime ve sanata olan ilgisi sayesinde, Türkiye'nin modernleşmesi için gerekli adımları atmıştır. Bilime olan ilgisi sayesinde, Türkiye'de birçok bilimsel kurum kurulmuş, bilim adamlarına destek verilmiştir. Atatürk, özellikle Türkiye'de tarım ve sanayi alanlarında atılımlar yapılması gerektiğine inanmış ve bu alanlarda yapılan çalışmaları yakından takip etmiştir. Sanata olan ilgisi ise Türk sanatının gelişmesi için çok önemli bir rol oynamıştır. Atatürk, Türk sanatının geleneksel öğelerini koruyarak, modernleştirilmesi gerektiğine inanmıştır. Bu amaçla, Türk sanatının geliştirilmesi için birçok kurum ve okul kurulmuştur. Ayrıca, Türk halkının sanata olan ilgisinin artması için de çalışmalar yapılmıştır.
‘DOGMALARA KARŞI, BİLİME AÇIKTI’
Atatürk'ün okuma sevgisi ve bilime-sanata olan ilgisi, onun liderliği ve vizyonu için çok önemli bir temel oluşturmuştur. Atatürk, Türkiye'nin modernleşmesi için büyük bir çaba sarf etmiş ve bunu okuma sevgisi, bilim ve sanat alanlarındaki reformlarla gerçekleştirmiştir. Atatürk'ün düşünceleri ve vizyonu, günümüz dünyasında da geçerliliğini korumaktadır. Nitekim Atatürk'ün hayata bakışını özetleyen, fikirlerinin ise günümüze kadar geçerliliğini nasıl koruduğunu merak eden okuyucularımıza Atatürk’ün şu sözlerini hatırlatmak istiyorum: Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, hayat için, başarı için en hakiki yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır. Yalnız ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişimini anlamak ve ilerlemeleri zamanında takip etmek şarttır."
‘MODERN EĞİTİM SİSTEMİNİN TEMELLERİNİ OLUŞTURDU’
Atatürk hem siyasi hem de sosyal alanda bilimsel metodu kullanarak Türkiye’yi modern bir devlet haline getirmiş; akıl, mantık ve gerçekliği esas almış; dogmatik düşünceye ve her tür taassuba karşı savaşmış; ulusal egemenliği sağlamış; uluslararası saygınlığı kazanmış; tarihe damgasını vurmuştur. Nitekim A.M. Celal Şengör, ‘Dâhi Diktatör’ kitabında, ‘Atatürk yaptıklarında bilimsel metodu kullanmış; bu sayede başarılı olmuştur’ tezini savunmaktadır. Elbette, Atatürk'ün okuma sevgisi ve etkilendiği felsefecilere baktığımızda dogmatik düşüncelere karşı da bir duruş sergilediğini açıkça görebiliriz. Atatürk, dogmatik düşüncelerin insan zihnini kısıtladığına inanmış ve bunun yerine eleştirel düşünceyi savunmuştur. Atatürk, eleştirel düşüncenin, insan zihnindeki dogmatik düşünceleri yıkarak, gerçekleri ortaya çıkarmak için gerekli olduğunu düşünmüştür. Ona göre, eleştirel düşünce sayesinde insanlar, bilgiyi sorgulayarak, gerçekleri keşfedebilirler. Bu nedenle, Atatürk, eleştirel düşünceyi teşvik etmiş ve bunun için eğitim sisteminde reforma gidilmesini sağlamıştır. Atatürk'ün dogmatik düşüncelere karşı olan tutumu, liderliği ve vizyonu için çok önemli bir temel oluşturmuştur. Atatürk, dogmatik düşüncelerin yerine eleştirel düşünceyi koymuş ve bu sayede, Türkiye'nin modernleşmesi için gerekli adımları atmıştır. Atatürk'ün eleştirel düşüncenin teşviki konusundaki çabaları, Türkiye'deki eğitim sisteminin temelini oluşturan bir unsurdur. Atatürk, eleştirel düşüncenin önemini vurgulayarak, insanların gerçekleri keşfetmelerine yardımcı olmuştur. Atatürk'ün eleştirel düşünceye olan tutumu, bugün hala geçerliliğini korumaktadır.
Atatürk görüşlerinin doktrinleşmesine karşıydı. CHP'nin tüzük çalışmaları yapılırken Yakup Kadri Karaosmanoğlu, "Paşam bu partinin doktrini yok," dediğinde Atatürk, "Elbette yok çocuğum. Eğer, doktrine gidersek, hareketi dondururuz." diye yanıtlamıştır. Bu tutumunun da altını en iyi şu sözleri ifade etmiştir: Ben manevi miras olarak hiçbir nas-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş, kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar. Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşürse bilimi seçin"
‘ATATÜRK BUGÜN YAŞIYOR OLSAYDI NE YAPARDI?’
Evet, Atatürk'ün okuma sevgisi, etkilendiği felsefeciler ve yazarlardan bahsettik. Şimdi ise, yazımızın son bölümünde, Atatürk'ün bugün yaşıyor olsaydı ne düşüneceği ve ne yapmak isteyeceği konusunda birkaç fikir paylaşmak istiyorum. Ulu Önder “Uygarlık yolunda başarı yenileşmeye bağlıdır. Sosyal hayatta, iktisadi hayatta, ilim ve fen sahasında başarılı olmak için yegâne gelişme ve ilerleme yolu budur.” dediğine göre bugün de yeniliği ve reformlar isterdi.
Atatürk, bugün yaşıyor olsaydı, Türkiye'nin içinde bulunduğu durum hakkında derin bir endişe duyar, Türkiye'nin içinde bulunduğu siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlar, onu derinden üzerdi diye düşünüyorum. Ama buna rağmen asla ama asla karamsar olmayacaktı. Çünkü Kurtuluş Savaşı’nı herkesin en karamsar olduğu günlerde başlatarak daima iyimserliğini koruduğunu ortaya koymuştu. Başkaları manda olmayı düşünürken o hür olmayı seçti. Bu tutumunu özetleyen “Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.” sözleri de bize bunu hatırlatıyor. Bugün yaşıyor olsaydı Atatürk, Türkiye'nin güçlü bir liderliğe ve vizyona ihtiyacı olduğunu düşünecek ve Türkiye'nin yeniden modernleşmesi için çalışacaktı. Atatürk, bugünün dünyasında da, eleştirel düşüncenin önemini vurgulayacak ve insanların gerçekleri sorgulamaları gerektiğini hatırlatacaktı. Ayrıca, bilime ve sanata olan ilgisini sürdürecek ve Türkiye'nin bu alanlarda daha fazla atılım yapması için ne gerekiyorsa yapacaktı.
‘ATATÜRK DÜN OLDUĞU GİBİ BUGÜN DE REHBERİMİZ OLMUŞTUR’
Atatürk, bugünün dünyasında, küreselleşmenin etkilerine karşı da bir duruş sergileyecekti. Ona göre, Türkiye, küreselleşmenin getirdiği zorluklarla baş etmek için, kendi milli değerlerini korumalı ve geliştirmeliydi. Ayrıca, Atatürk, Türkiye'nin bölgesindeki ve dünyadaki sorunlara karşı da bir duruş sergileyecek ve barışçıl bir çözüm için çalışacaktı. Çünkü her ne kadar kendisi çok iyi bir asker idiyse de savaşı sevmiyordu ve bunu “Millet hayatı tehlikelerle karşı karşıya kalmadıkça savaş bir cinayettir.” diyerek de ifade etmişti. Atatürk, bugün yaşamış olsaydı, dünya olaylarına ve güncel meselelere çok yönlü ve entelektüel bir perspektiften bakarak, Türkiye'nin geleceğini şekillendiren önemli kararlar alırdı. Aydınlanma dönemi felsefesinden aldığı ilhamla, bilimsel düşünceyi benimseyen, demokratik değerleri savunan ve küresel sorunlar karşısında duyarlı bir lider olarak, Türkiye'nin büyümesi ve gelişmesi için çalışırdı. Türkiye'nin geleceği hakkında bir vizyonu olurdu ve bu vizyonu hayata geçirmek için çalışırdı. Bu anlamda Atatürk'ün düşünceleri ve vizyonu, Türkiye'nin modernleşmesi için dün nasıl bir rehber ve niteliği taşımış ise bugün de geçerliliğini korumaktadır. Atatürk'ün bugün yaşıyor olsaydı ne düşüneceği ve ne yapmak isteyeceği konusunda birkaç fikir paylaştık. Atatürk'ün liderliği ve vizyonu, Türkiye'nin modernleşmesi için büyük bir önem taşımaktadır ve bugün de hayatımızın bir parçasıdır.
Aslında Atatürk bugün yaşıyor olsaydı ne yapardı ne düşünürdü noktasında en iyi rehberin gençliğe seslenişi olan hitabesi olduğunu söyleyebiliriz;
"EY TÜRK GENÇLİĞİ!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kasdedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti'ni kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!"
Son olarak da bunu ifade etmek isterim esasında hala ondan mucizeler beklememize kızardı ve geçmişte söylediği “Şayet bir gün çaresiz kalırsanız, bir kurtarıcı beklemeyin. Kendiniz kurtarıcı olun. Eğer ülkenizi kurtaracak bir lider beklemekteyseniz, ben size hiçbir şey öğretmemişim demektir.” sözlerini bize hatırlatırdı!