Cumhurbaşkanlığı Külliyesi hakkında muhtarlara bilgi veren Erdoğan, Külliye kapsamında bölgeye ve Ankara'ya yakıştığına inandığı bir Beştepe Millet Cami'nin Ramazan ayında açılışının gerçekleştirildiğini, büyük bir kongre merkezi ile çok amaçlı salonların inşasının devam ettiğini, içerisinde 5 milyon cilt kitabın bulunacağı, dijital sistemlerle takviye edilecek, Türkiye'nin en büyük kütüphanesinin de yine Külliye içerisinde yer alacağını, bu projelerin 2016 yılının sonuna kadar bitirileceğini anlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen pazartesi günü, 10 Ağustos cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci yılının geride kaldığını hatırlatarak, "Türkiye'nin doğrudan halkın oyuyla iş başına gelmiş ilk cumhurbaşkanı olarak şahsıma gösterdiği teveccüh için milletime şükranlarımı arz ediyorum" dedi.
Erdoğan, görevdeki ilk yılında dördüne iki defa olmak üzere 50 vilayeti ziyaret ettiğini, 33 ayrı ülkeye resmi ziyarette bulunduğunu, o ülkelerde devlet başkanlarıyla resmi görüşmeler yaptığını, heyetler arası toplantılar, iş forumları ve diğer görüşmelerle Türkiye ile o ülkeler arasındaki ilişkileri geliştirmenin çabası içinde olduğunu kaydetti.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde milletin her kesiminde vatandaşla bir araya geldiğinin altını çizen Erdoğan, işçi, işveren, ihracatçı, esnaf, genç, çocuk, polis, sivil toplum örgütleri, gaziler ve şehit yakınları olmak üzere her kesimden vatandaşla buluştuklarını vurguladı.
Erdoğan, Türkiye'yi ziyaret eden devlet ve hükümet başkanlarını ve diğer yetkilileri de Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde ağırladıklarını söyledi.
"Hamdolsun bugüne kadar verdiğimiz sözü tuttuk"
Göreve başlarken "Biz, tarafsız olmayacağız. Biz, daima milletimizin tarafında olacağız" dediğini anımsatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Hamdolsun bugüne kadar verdiğimiz sözü tuttuk, tutmaya devam edeceğiz. Cumhurbaşkanlığı makamını vesayetin bekçisi konumundan, milletin hizmetkarı konumuna getirdik. Şunu her zaman söyledik; 'Biz, milletimize efendi olmaya değil, hizmetkar olmaya geliyoruz' dedik ve milletimizin hizmetkarıyız. Çünkü biz gücümüzü şu veya bu odaktan değil, doğrudan milletimizden alıyoruz. Dolayısıyla sorumluluğumuz da milletimize karşıdır. Bu anlayış sayesinde, Türkiye'de siyasetin alanı ilk defa bu kadar genişledi. Milletimizin gündemiyle Cumhurbaşkanlığı dahil devletin ve siyasetin gündemi ilk defa bu kadar iç içe geçti.
Ülkemizde artık tüm provokasyonlara rağmen siyaset ve toplum mühendisliklerinin yerine milletin rızasına ve teveccühüne dayalı meşru siyaset yöntemleri almıştır. Elbette Türkiye bu noktaya kolay kolay gelmedi. 40 yılı bulan siyasi hayatım bunun mücadelesiyle geçti. Başbakanlık görevini devraldığımız günden itibaren bu mücadeleyi çok daha güçlü şekilde sürdürdük. Vesayetin her türünü milletimizin desteğiyle birer birer aştık. 2007 yılında bize cumhurbaşkanı seçtirmemek için tevessül edilen hukuk cinayetlerini hatırlayın, Cumhuriyet mitinglerini hatırlayın, darbe çığırtkanlıklarını sizler de gayet iyi hatırlıyorsunuz. İşte bu süreç cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçildiği bugünkü büyük değişime vesile oldu."
Erdoğan, şimdi de aynı çevrelerin bugün cumhurbaşkanını "millet değil, parlamento seçsin" dediğine işaret ederek, "Parlamento kim? Onlar milletin vekili. Halk, millet kim? Asıl. Aslın olduğu yerde vekilin hükmü olur mu? Bu bakımdan bu boş çabalar tamamen kıymetini yitirmiştir. Bu çabalar 2013 yılında önce Gezi olayları, arkasından 17-25 Aralık darbe girişimiyle farlı bir çehreye özellikle büründü. 2014 yılında 30 Mart'ta yapılan mahalli seçimler ve arkasından 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimi bu girişimleri akamete uğrattı" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçimlerle Türkiye'nin demokrasine, kalkınmasına kastedenlerin bir kez daha sükutu hayale uğradıklarını belirterek, şunları kaydetti:
"Gezi ve 17-25 Aralık sürecinde şahsımı, o zaman bir resmi ziyaretim sebebiyle Cezayir'e gitmiştim, beni yurtdışına kaçmakla itham eden ihanet şebekesinin mensuplarının birer, ikişer yurtdışına kaçtıklarını görüyoruz. Şu ana kadar 100'ü aşkın bu şebekenin mensupları yurtdışına kaçmıştır. Biz, her hesabın üzerinde bir hesap olduğuna, kaderin üstünde bir kader olduğuna inanan insanlarız. Kendilerini herkesin ve her şeyin üzerinde görenler birer birer yıkılıp giderken, ülkesini terk ederken, biz burada olduğumuz gibi milletimizle el ele, kol kola, gönül gönüle yolumuza devam ediyoruz.
İşte daha yeni, bu acımasız kararları verenler şimdi bakıyorsunuz Gürcistan üzerinden Ermenistan'a kaçıyorlar. Oradan da kim bilir nereye kaçacaklar o ayrı mesele. Tabii ki şu anda Türkiye olarak bizler de iz sürüyoruz. Bunlarla ilgili kırmızı bültenler hepsi, işte bir kısmı Romanya'da yakalandı biliyorsunuz. Bunlar da bir yerlerde muhakkak yakalanacak ve bunlar da yaka paça buraya gelip yaptıklarının hesabını er veya geç verecekler. Allah ömür verdiği, milletimizin desteği bizimle olduğu sürece inşallah bu yolda yürümeyi sürdüreceğiz."
PKK GELİP NUTUK ATIYOR
Doğu ve Güneydoğu'da vatandaş baskı altına alındı. Vatandaş iradesini sandığa yansıtmakta güçlükler yaşadı
Tunceli-Erzincan yolunda geliyorlar nutuk atıyorlar. Orada siviller de alkışlıyor. Devletin kurumlarının el ele olması gerekir. Ama bu devletin içinde paralel yapının olması, çeşitli kurumların içine serpilmiş olması zorlaştırıyor. Bir yandan bunlarla da mücadele ediyoruz.
ELEKTRİĞİ KESİP SUÇLUYORLAR
Yolları kesip insanları tehdit etmek, araçlarını yakıp yıkmak, yol yapımını, baraj inşaatını engellemek... Düşünebiliyor musunuz? Bu barajlarda su tutulacak. Kurak topraklar sulanacak. Elektrik üretilecek. Bunların ruhunda öyle bir anlayış var ki. Ondan sonra da faturayı devlete kesecek. Ne diyecek elektriği vermiyorlar. Elektriği kesen sizsiniz. Elektrik parasını da vermiyorlar zaten bildiğiniz gibi. Sonra da demokrasiden bahsediyorlar. Böyle bir şey var mı.
Utanmadan sıkılmadan bunu söylüyorlar. Bunu da dindar geçinenleri söylüyor. Allah'ın verdiği yağmurdan nasıl para alırsınız diyorar. İyi de o barajlar olmasa yağmur nereye gider, dereye gider. Bu barajların maliyeti yok mu? İşletme masrafları yok mu?
Bunlarla ilgili sana verilen suyun bedelini ödemeyecek misin?
İşte bunları el ele vereceğiz. O nedenle muhtar kardeşlerimin görevi ağır. Siz en ücra mahallenin temsilcisisiniz. Siz seçilmişsiniz. Memur değilsiniz. Benim için seçilmiş atanmıştan her zaman öndedir. Bunu böyle bilin.
PARALEL YAPIYLA AYNI ÇİZGİDE
Son eylemler, terör örgütünün ve onun destekçilerinin kalleşlikte hiçbir sınır tanımadıklarını gösterdi. Bu süreçte gerçekten çok iğrenç, ibretlik işbirliklerine de şahit oluyoruz. Türkiye'de paralel devlet yapılanması peşinde olan kesimin bölücü örgütle aynı çizgide buluştuğunu görüyoruz.
HDP'YE SERT YANIT
Bugün devlet silahlarını sustursunlar diyenler, dün de bölücü örgüte niye savaşmıyorsun diyordu.
Çünkü bunlar savaş istiyor, kan istiyor, can istiyor.
6-7-8 Ekim tarihlerinde benim Kürt vatandaşlarımı sokağa çağıran kimdi biliyorsunuz değil mi... 50 kişi öldü. Ölen kim? Benim Kürt vatandaşım. Öldüren kim? Peki bu adamlar nasıl özgürlükçe ölüyor?
SAZ VERMEKLE, CİCİ DEMEKLE CİCİ OLUNMUYOR
Öyle eline saz vermekle bir insanı modern noktaya oturtamazsınız. Köşelerde cici demekle kişi cici olmuyor. Biz yaptıklarına bakarız.
Ölümler ülkemizde oluyor ama terör örgütünün güdümündeki parti çözümü Brüksel'de arıyor.
200 bin kişiye sınırlarımızı biz açtık
OPERASYONLAR DEVAM EDECEK
Terör eylemleriyle bu milletin birliğini, beraberliğini bozacaklarını, ülkemizin bölünmez bütünlüğüne zarar vereceklerini sananlar hak ettikleri cevabı alıyorlar, bundan sonra da almaya devam edecekler. Şunu çok açık net söylemek durumundayım, bu operasyonlar devam edecektir.
Canımız yanıyor. Şehit ailelerimizin canı yanıyor. Bu iş şüphesiz ki ilk insan Kabil ile Habil, biliyorsunuz şehadet makamı kıyamete dektir. Mesele nedir bunu tamamıyla minimize edebilmektir. Dünyanın hemen hemen her yerinde bu tür olaylar devam ediyor. Hele hele bu bölge özellikle seçilmiş durumda. Mesele bu topraklarda yaşayan insanların parçalanması, bölünmesi... Kardeşi kardeşe vurduruyorlar. Dış güçler bunu başarıyor. Ama biz öyle bir gayret içerisinde olmalıyız ki dostlarımızı çoğaltmak, düşmanı azaltmak gayre içinde olmalıyız. Biz bu gayreti göstereceğiz.
SİLAHLARINI GÖMECEK, BETONLAYACAKLAR
Bazıları diyor ki terör örgütü silahı sustursun. Ne demek sustursun. Terör örgütü silahları bırakacak, gömecek, betonlayacak. Kalkıp da kimse devletten silahları bırakmasını istemeyiz. Askerin de polisin de silahı onun enstrümandır. Onu asla bırakamaz. Bir devletin en önemli görevi nedir. Can güvenliğini sağlamaktar, mal güvenliğini sağlamaktır. Tüm teröristler ya ülkemizi terk edecekler ya da bu silahları gömecekler, betonlayacaklar. Bunun yer tespitini de biz yapacağız.
HDP MESAFE KOYMADIKÇA ÖRGÜTÜN PİYONU OLARAK KALACAK
Terör örgütüyle arasına mesafe koymayı başaramayan siyasi parti için de aynı durum geçerlidir. Bizim gözümüzde örgütün piyonu olarak kalacaklardır. Kimse bize yalan söylemek suretiyle 'Bizim terör örgütüyle ilgimiz yok'... Kusura bakmayın bunu kimse yutmaz. 6-7-8 Ekim'de sokağa dökenlerin kim olduğunu biliyoruz. Yasin Börü'nün nasıl şehit edildiğini biliyoruz.