Güçlü eğitimci kadrosuyla sinema alanına yeni yetenekler kazandıran Esenler Sinema Akademisi, düzenlediği workshoplar ile sektörün önde gelen isimlerini gençlerle buluşturmaya devam ediyor. “Senaryo Yazarlığı”, “Yönetmenlik” ve “Kurgu Teknikleri” alanında eğitimlerin verildiği akademi, bu hafta usta oyuncu Ayşen İnci’yi ağırladı. Gençlerin sorularını yanıtlayan İnci, oyunculuk serüvenine ilişkin samimi açıklamalarda bulundu.
EN BÜYÜK DESTEKÇİM BABAMDI
Oyuncu olmasını destekleyen bir aileye sahip olduğu için kendisini çok şanslı hissettiğini belirten İnci, Babam çok sıkı, disiplinli ve bana göz açtırmayan biriydi. Arkadaşlarım arasında bu konuda en çok sıkıntı yaşayan bendim ama babam sanata ve klasik müziğe çok meraklıydı. İnanılmaz bir müzik bilgisi vardı. Bir memur çocuğuydum ben ama evimizde piyano ve harika taş plaklar vardı. Babam makine mühendisiydi ama ölene kadar besteler yaptı. O yüzden ben oyuncu olmak istedim. Eğer bu işi yapacaksan eğitimini alacaksın dedi ve elimden tutup beni konservatuar sınavlarına götürdü. ‘Seni kapı dışarı çıkarmayan baban oyuncu olmana nasıl izin veriyor?’ diye çevremdekiler şaşırıyordu. Sınavı kazandım ve opera bölümünü tercih ettim. Hala da anne ve babaların önyargıları var. Tepki gösterebiliyorlar. Konservatuarların açılması, eğitimli kadın oyuncuların olması büyük ölçüde bu önyargıyı kırdı” ifadelerini kullandı.
ÇOK OKUYUN!
Çocukluğumdan itibaren çok fazla kitap okuduğunu söyleyen İnci, “Okumanın o kadar faydasını gördüm ki. Okumak özellikle sanat ve oyunculukla uğraşanların çok fazla beslendiği bir alan. O yüzden çok okuyun. Okuduğunuz kitaplarda ve romanlarda karakterleri incelemeyi biliyorsunuz ve onların ruh çözümlemelerini çok daha rahat yapabiliyorsunuz. Müthiş bir hayal gücü zenginliği oluyor ki bizler için en gerekli olan da odur” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Benim oynadığım karakterler, bedenime, ruhuma, hayal gücüme konuk ettiğim misafirler. Ben bir süre onlarla yaşıyorum. Oyunculuk usta-çırak ilişkisidir. Ben pek çok şeyi sahnede öğrendim. Bizim dönemimizde 1 Ekim’de bütün sahneler açılırdı. Ağustos’un 15’inde oyunlar asıldı mı diye koşarak cam panolara bakardık. Hemen o sahnede ismimizi arardık. O heyecanı size anlatamam. Rolleri küçümsemek aklımıza gelmezdi ama şimdi herkeste kapris, rol beğenmeme, rolün yarısında bırakma var. Ben sevmediğim rolü de oynadım. O zamanlar kimsenin sesi çıkmazdı. Bir oyuna dışarıdan kimse alınmazdı. Orada her rolü baba gibi oyuncular oynardı. Bu oyunlar da oyun gibi oyun olurdu. Şimdi bakıyorsunuz özellikle dizilere dökülüyorlar. O yüzden sevmediğim rolü de oynadım. Öyle bir lüksüm yoktu o zamanlar.”
İRAN’DA PERİLİÇE KARAKTERİ İLE TANINDIM
Yönetmen adayı gençlere de tavsiyelerde bulunan İnci, “Senaryo alındıktan sonra değişimler olabiliyor. Ama yönetmenler bunu okuma provalarında bitirmeli ve hazırlıklı gelmeliler. Bu işte herkesin çok iyi olması lazım. Yönetmen, kameraman, oyuncu, makyaj ve dekorun hiçbiri aksamamalı” dedi.
Oyuncuların tek bir karakterle benimsenmesine ilişkin görüşlerini dile getiren İnci şunları aktardı: “Oyuncuların tek bir karakterle benimsenmesi popülerlik açısından iyi. Diziler için konuşuyorum. Tiyatroda ise çok şanslı bir oyuncuydum. Çok güzel roller oynadım. Unutamadığım roller oldu. Bir MS hastasını oynadım. Üzerine çok çalıştım. Hiç aklımda yokken oynadığım Sihirli Annem dizisi var örneğin. O ara her gün oyunum vardı ve televizyon izlemediğim bir dönemdi. Dizinin yapımcısı beni aradı. Ben de ‘Bu ne kadar saçma bir dizi. Kimse izlemez’ diyerek rolü kabul ettim. Çok keyifli bir çalışmaydı ama oyunculuğuma bir katkısı olmadı. En son İran’a gittiğimde beni Sihirli Annem’deki Periliçe karakteri ile tanıdılar.”