Şehirlerimizin güzelliğinden, imarından, bakımından, temizliğinden hep belediyeler sorumludur. Yolların, cadde ve sokakların asfaltlanması, kaldırımların parke taşı ya da betonla kaplanması, yeşil alanların ağaçlandırılıp, çiçek ve bitkilerle süslenmesi, insanların parklarda dinlenmesi için banklar yerleştirilip, yürüme ve spor alanları yapılması hep belediyelerin işi.
Bunun yanında o şehrin geleceğine yönelik imar planlarının yapılması, eğitim, spor, ibadet, sosyal donatı alanlarının ayrılması, konutların nereye yapılacağı, ticarethanelerin, alışveriş yerlerinin nerede olacağı hep belediye kararlarından geçer.
Ve biz toplum olarak belediye başkanlarını, belediye meclis üyelerini bu işleri yaptırmaları için seçer, bunun için onlara yetki veririz. İsteriz ki bizler için yaşanabilir kentler oluştursunlar, bizlerin yaşamını rahatlatsınlar, kaldırımlarda rahat yürüyelim, araçlarımızı park etmek için saatlerce sokaklarda boş bir yer aramayalım, kaldırımlar otopark olmasın. İsteriz ki temiz hava soluyalım, yüzümüz güneş görsün, gözümüz yeşile doysun..
Ama nerdeeeee..! Ara ki bulasın.. Değil bunları yapmak, mevcut olanları bozmasınlar, yıkmasınlar, yok etmesinler diye mücadele ediyoruz. Bazı belediyeler şehirleri güzelleştirmek, iyi işler yapıp, insanları rahat ettirmek için değil, aksine bozmak için varlar sanki.
Örneğin İstanbul’un birçok ilçesinde mevcut sorunlar nedeniyle insanların günlük yaşamı azaba dönüşmüş durumda.
Seçim zamanı binbir vaatte bulunan belediye başkanları seçilip, koltuğuna oturduktan sonra hepsini unutup, işi lay lay lomla götürdüğü için birçok sorun işin içinden çıkılamaz hale gelmiş durumda. Ya da boş bulunulan her yere bina dikildiğinden şehir şehir olmaktan çıkmış, beton yığını haline gelmiş halde.
Nereye baksan insan, nereye baksan araç, nereye baksan bina.. “Bu mu yani sizin yapacağınız iş?” diyesi geliyor insanın..
“Biz bu işi biliyoruz” diyorlar, “bu sorunu en iyi, en kolay biz çözeriz” diyorlar, “size en iyi hizmeti biz veririz” diyorlar ama ortada ne hizmet var, ne sorun çözme, kazığın en büyüğünü atıp gidiyorlar. Ülkenin neresine gidersen git aynı dertlerden, aynı sorunlardan yakınıyor insanlar.
Sonra da televizyonlarda hep aynı görüntüler, gazetelerde hep aynı haberler, insanlardan hep aynı şikayetler; bina çöktü, yol göçtü, kanalizasyon taştı, toprak kaydı, sokak hayvanları oldürüldü, ağaçlar kesildi, yeşil alanlar yok edildi...
Ve birbirlerini suçlayan insanlar, sen yaptın, ben yapmadım, kötü yaptın, niye yaptın, yapmasaydın böyle olmazdı, onun yerinde ben olsaydım şöyle yapardım, böyle yapardım, falan filan..
Arkadaş bu işin bir kanunu var, bir yönetmeliği var, başkanı var, meclisi var, müfettişi var, denetçisi var.. Bir şehrin eksiği gediği, sorunu, problemi tespit edilir, ne yapılacağına karar verilir, bütçesi ayrılır ve yapacak olanlar görevlendirilir, o iş yapılır. Ve o şehrin ileriye dönük gelişme ve yerleşme planı doğrultusunda bunlar devam eder gider..
Neden yapmıyorsunuz o zaman? Bu millet iş bilmez, bilse de yapmaz, yapsa da kendine yontar insanların kahrını çekmek zorunda mı?